30 Ekim 2008 Perşembe

süpersonik annemle diyaloglar

dialog 1 :

"the island’ ı izledikten sonra"

eaaa işte klonlar yeniyor sonunda anne. Çünkü onları organ almak için kopyalıyorlar ve öldürüyorlar. Ama içlerinden biri karşı çıkıyor.

annem- peki bu klonların yaptıkları doğru mu?

!!!! anne insan klonlamak yasal değil. Tabii ki doğru.

annem- hmm klonların ruhu var mı ki?

!!!!! hıaaa eaa . o değil de . ama ama onlar da insan.

!!!!!!!!!!!!!!!!


dialog 2:

+Kızım yemeğin tuzu az olmuş.

- az olacak tabii. Bilerek öyle o.

+Hmm . tamam öyleyse.Akşam hava serin olsa bari yürüyüşe çıkardık

- Keşke sahile inerdik..

2 dakika sonra…

+Cansu

-Efendim?

+Cansu şimdi biçimleri değil de normları inceleyen bir akım var mı acaba?

- Hmm. İdealizm?

+ Tam öyle bir şey değil.. hmm nasıl ki acaba?? ( uzaklaşır...)



4 Eylül 2008 Perşembe

Tutsak

niye varız?

-varlık öz'den önce gelir de ondan?

aradığım cevab bu değil;

aşk'daann başka!

"ey gökyüzü;
aydınlık mısın benim kadar?
ve karanlık!

güneşten sıcak
sudan çıplaakk
sanırım
hiçbir şey yok aramızda
aşk'dan başka!"


30 Haziran 2008 Pazartesi

Gerçek bilgi

Çalışkan olmasına çalışkan ama bazen öğrenmek ve bu bilgilerin kaçta kaçının işe yaradığı konusunda şüpheye düşen D. yine öyle bir gün yaşıyor olmalıydı. Oysa sabah her şey olağan başlamıştı. Annesi okula gitmeden önce çantasını hazırlamış ve kahvaltısını yapması için onu çağırmıştı. Sevdiği peynirle yapılmış tostu eşliğinde olursa portakal suyunu da kakalayacağını düşündü . Öff anne içmesem her gün, midem bulanıyor. Ama olmaz bu senin için yaşam kaynağı. Imm tamam o halde gözlerimi kaparım; vazifemi yaparım anne.

Köyde yaşayan bir çiftçinin oğlu A. bazen bilgi edinmenin ve bir harf öğrenmenin hasretini çekiyordu.Üstüne üstlük kolay kolay su bulunamayan köyde sabah okula gitmek için su taşıyıp yüzünü yıkamak bir işkenceydi bazen. Annesi okumasını istiyordu ve sabahları itinayla onu uyandırmaya çalışıyordu. Bazen onun eziyet çekmesine dayanamayıp suyu kendisi sırtlanıyordu. Yine öyle bir günde annesinin verdiği suyu itti ve bıktım artık dedi bu eziyetten A! Ama olmaz, böyle yapmaya hakkın yok, su senin için yaşam kaynağı, yürü okula! Imm tamam o halde yüzümü yıkayıp gidiyorum anne.

Eğitim için yeni bir proje geliştiren yetkililer bu projeyle şehirdeki çocuklarla , köydeki çocukları değişime tabi tutacaklardı.Ve öyle oldu da! D. artık bir köyde ; A. ise şehirdeydi. İkisi de duruma ayak uydurmaya çalışıyordu.

Köydeki sınıfında sınava giren D'ye hayat bilgisi dersinde " en önemli su nedir" şeklinde bir soru yöneltilmişti . D. portakal suyu deyince bütün sınıf kikirdemekten kırıldı. Öğretmenleri; "arkadaşınız duruma farklı açıdan baktı" deyince ortalık durulur gibi oldu.

....

Sabah D'nin annesi A' ya portakal suyu hazırlamıştı. Bunu görünce şaşıran A. " demek sizde de su yok ve bunu içiyorsunuz." dedi .Oysa ki su bizim yaşam kaynağımız!

Yüzlerindeki gülümseme güzel bir bilgi olsa gerekti...

8 Haziran 2008 Pazar

Cennet

Güzel danslar eden rengarenk kızlar , yok huriler, renkler, gölgelikler, acısız dakikalar..

Oysa benim için onun kirli tişortlerinin kokusuydu; her nefes aldığımda kalbime kazındılar!

27 Mayıs 2008 Salı

Günlük yaşama dair dipnotlar

- Güneş battıktan bir on dakika sonra gökyüzü saks mavisi olur ya nefis olur: işte o vakit ben kilometrelerce yürüyebilirim. Bu renkle buluşmak vazgeçilmezdir benim için.

- Yolda biraz tanıdığım ya da aynı ortamda bulunduğumuz için konuşmak zorunda olduğum birine denk gelirsem onla zorunlu konuşmak midemi bile bulandırabilir; o denli can sıkıcıdır yani.


- Aynı olay eskilerden bir arkadaş görüp ayaküstü onun saçmalamalarını dinlemek de olabilir . Iyy ne gerek vardı şimdi buna ve bu zırvalıklara dersiniz! ovvmm neyse...

- Otobüse geldi bu can sıkıcı kişiler diyelim ki, üstüne üstlük geçti arkanıza oturdu. Otobüste geri gitmek midemi bulandırır bu sefer gerçekten!

- Sen böyle sahtekarca konuşurken o da öyle yapar : işte bu bin kat can sıkıcı olur.

- En iyisi dalıp gitmek olur düşüncelere; saçmasapan gereksiz ama pek bir fantastik.

- Anka kuşu marsa indi ya, güya Anglosakson milletti burada hayat arıyor. Kutuplara gidecekmiş şu Anka. Giderse gitsindi de. Şöyle bir olaya inanır mısınız ey okuyucu! Şimdi bizim dünyada dünya gözüyle göremediğimiz milyonlarca partikül, ıvır zıvır , ayrıetten adını söyleyemediklerimiz , ımmm üç harfliler ( hayy ben böyle diyen zihniyete ... neyse ı- ıımm ) yok mu? E var olmasına var. Ya marsta diğer galaksilerde başka diyarlarda, başka boyutlarda, başka başka kainatlarda -!uççtuumm- yaşayan organizmaları göremiyorsak - dünya gözüylen- hadii şimdi şu ankanın arkasından kendince dil çıkaran biz yaşıyoruz ahmaklar diyen bir canlı --ım adını söyleyemediğimiz bir zırva varsa... Olsundu diyeceksiniz. Haydi buyrun maceraya.
A kuzum ama uzayda yön yok ki ! Anlayan anladı. Bu pek günlük de olmadı sayın okuyucu farkındayım artık idare ediniz. Bu yukarıdaki saçmalıkların en saçması oldu. Kopukluk !!Ya da daha iç hafifleticisi. can sıkmayancısı. ;)

- Ben bir de tirşe rengi denize dayanamam. Hooppp içindeyim. Yüzmek istiyorum.


13 Mayıs 2008 Salı

Ayrılık

Şimdi.Yalnızca nefes alabiliyorum ; ama o da yavaşladı. Yaşayana dek...

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri

Diyalektik t- anımsama

Ölüm

Ölümsüz olmaya inanmak için “ öte dünya” yı oluşturdular.Yaşamı böylesine sevdiklerinden mi ! Zıt duyguların birisinden kaçanlar işte bunlar...


25 Nisan 2008 Cuma

Write a alcohol


rakı etnik ve pahalı bir fahişedir, çarpar
tekila akdeniz dokulu oynak bi fahişedir , ilgi bekler.
votka rus bi fahişedir,çoğu zaman göründüğü gibi değildir
bira , sulu yersiz yurtsuz fahişedir berlin duvarıdır , yıkar.
tekila serseri bir şeydir, korkutur, iç yakar
serseriliğin kalbi tektir , sever ama acıtanı yoksa hafifliğinden uçar.
serseri öyledir,öyle olmamak gerekir
ruhla görünen aynı şey değildir olmak ya da olmamak bu bilinmez meseledir.
içten çıkan bazen güzel değildir,kanıtı içip içip kusmaktır.
içine girerken güzel dışına çıkarken güzel olmayabilir ; kanıtı nefret olabilir.
kafein güzeldir;renginden bellidir.
konyak ; kumral panların rengini hatırlatır , bir kara parçası gibi görünen...

13 Nisan 2008 Pazar

Yaşam


Soğuk yüzüne çarptı, rüzgarlı.Gökyüzü parlaktı.İyi hissetti ama çok geç.Düşünmekten kaçmak mı onu kovalamak mı seçim yapmalıydı. “Phoenix” i aldı eline, ama bu acı verirdi düpedüz. Bıraktı. Ellerine baktı. Benim bu ellerim benim bu ellerim ne olacak? dedi kendine. Eline aldığı törpüde hayatın anlamın aradı.Kadındı.Kadın olmalıydı. Soyut düşünmek saçmaydı, başlangıcı bulmak çözümsüz. Ellerini törpülemeye başladı.Bu güzel bir şeydi. Bu yaralar ,bunlar iyileşmeliydi. Televizyonu açtı,. National Geographic’ te karar kıldı. Önceden belliydi o kanalı açacağı. Bir yandan ellerini törpülüyor. Bir yandan da yeni başlayan bir belgesel gördüğü için seviniyordu.Belgeseli izleyerek devam etti törpülemeye:
“Dünya sanılanın aksine yoktan değil bakterilerden ve gazlardan oluşuyor.Evrim teorisi gerçek değil, maymundan değil, bakterilerden geliyoruz. Önce bir kolunu aç , diğer elini de burnuna koy. Omzunda bakteriler. Daha aşağıya geliyoruz. Dirseklerimizde diğer canlılar, dinozorlar. Bileğimize doğru gelirken biz, bitkiler, hayvanlar…Elleriniz , eller önemli! Parmaklarınızdan aşağı süzülen tırnaklarınız. Elinizde de bir törpü .Tırnaklarınızı törpülüyorsunuz. Şimdi yaşamı anladınız mı? Yaşam tırnaklarınızı törpülemektir.”
Bir süre orada öylece duraksadı. İnanamasa da yaşam devam ediyordu. “Phoenix” e geri döndü. Lawrence’ ı dinlemek istedi. Rasgele:
“Canlı ben olan her şey bendir.Elimin her noktası canlıdır.Yalnız tırnaklarım, benle cansız evren arasındaki o küçük on silah, canlı benle kalemim gibi benim kendi anlamımda canlı olmayan şeyler arasındaki sınırı aşar.”
Bunlar bile canlı olmasına,şaşkınlığına yetmiyor. Simsiyah bir yorgan yok , gökyüzü bile o parlaklekelerle dolu.Uykularla olacak şey değil.Siyah bir yorgan yokmuş iş mi bu?


Bunlar bile canlı olmasına,şaşkınlığına yetmiyor. Simsiyah bir yorgan yok , gökyüzü bile o parlaklekelerle dolu.Uykularla olacak şey değil.Siyah bir yorgan yokmuş iş mi bu?

9 Mart 2008 Pazar

Geyikli Gece

Merak ettiğim bir sır
üniversitedeki şiir tahlillerinin içime su serpmesi
kadar
katı ve pürüzsüz
anlamsız bakışlar ardındaki naylondan korkularımız

Buyrun ikinci yenicilerin en sembolist şairi Turgut Uyar ve geyikli gece:

Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Herşey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut dövüşerek
Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

'Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı'
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli...

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında..

...

Bilenler bilir tarafımca geyikli gece bulunmuştur.

23 Şubat 2008 Cumartesi

Sex ( I'm a.. )

O, Mısır Tanrıçası ay ışığı Isis, kötülüğün bekçisi , umudun elçisi Pandora, güzelliğin ve kusursuzluğun sembolü Aphrodite ve işte erkeklerin hala onları eksik gördüklerini sanmalarının nedeni:

Aynı zamanda bir Lovage şarkısı olan sözleri yazar; şarkıyı dinleyecek olanlara sonuna kadar dinlemelerini tavsiye ederim. :)


....
skin to skin, tongue to oooh! come on honey hold tight
come inside, it's a passion play just for you
let's get lost in that magic place all alone now
drink your fill from my fountain of love, wet your lips

i'm a man - i'm a teaser
i''m a man - well i'm a virgin
i'm a man - i'm a one night stand
i'm a man - i'm a drug
i'm a man - well i'm your slave
i'm a man - i'm a dream divine
and we make love together

i'm a man - i'm a goddess
i'm a man - i'm a hooker
i'm a man - i'm a blue movie
i'm a man - i'm a slut
i'm a man - i'm a geisha
i'm a man - i'm babe
i'm a man - i'm a dream divine

and we make love together
and we'll make love forever...

7 Şubat 2008 Perşembe

Öylesine Bir Mektup




Tanıdığım birisi;



Ben seni anladığımı sandığım sana anlatıyordum beni. Şimdi bu çığlığın ortasındaki hüznüm beni yakınında bir yerlere götürür. İçimden şarap içmek bile gelmiyor ? Ne zaman gelirdi sorusunu bile bilmiyorum inan. Bu boşluk bana bir şeyler anlatmalı. Eminim öyle olduğuna. Sesini duyduğum ama onu henüz göremediğim yağmur değil. Yanıma düşen şimşek mi dersin? Ağlayanlar mı? Büyük kızlığımla edindiğim bilgiler mi?

Ve buna engel sorgulayışlarımız …

Yüz sürmüştür bir kere kaybolmaya hiç yaşanmamış çığlıklar. Tıpkı sözcükler gibi !

Adanın diğer tarafında bekleyen koyu parlak saçlı siyah gözlü çocuk. Onu görebiliyorum. Oradan bana bakıyor işte! Sen bu yüzden cezalısın demek için. Ve benden kurtuldu sayılır. Ona günlerce baktığımdan yakınıyordu.Sonunu kestiremediğim sular beni yüceltirdi . Başka sulara gitse de! Ve bütün her şey benimdir. Onları benim yaptığımı kabul ederim senin içinin rahat olması için. Kaçarım seninle aynı şehirde olmaya. Belki artık bunun zamanı gelmiştir diye düşünürüm. Aynı şehirden kaçmanın… Turuncunun soluk tonları tedirgin ve sinir bozucu gelir. O an anlarım neler olup bittiğini orada . Çünkü artık bir kere olmuşumdur. Ama işte benden yanadır tüm sözler. Onları barındıracağım bir yuvam var. Bunun ardından ve belki hiç olmayan ama sanki bütün yaşamının kapsadığı şeyden gizlice içeri bakarım. Ve kurtulmak istemekle! Onu daha çok uzaklaştırmanın farkını anlayabilirim. Tüm bunları yaptığımda hayat ölçülebilen ve dingin sözleriyle üstüme ağırlığını koyar.Belki de yalanımdır bu benim. Senin üstünden kendimi tanıdığım gibi…

Bir şeyi merak ediyorum.

Sözcükleri işlemekle onları öylece salıvermek düşüncesi mi seni inançsızlaştıran? İşte bu soru vedalaşmamızı sağlayacak! İçindeki parçama göz kulak ol. Ve sonsuza dek hoşça kal.

Çünkü ben sonunda kararımı verdim.

O çocuğun peşinden gidiyorum.

Belki de hiç rastlamadığın birisi.

29 Ocak 2008 Salı

Ben – Bön – Tanrı

Dinle ruhum:
Bu şehrin yokuşunda
Suyundan akar gençliğim
Çok mu ilginç
Sağanak yağmur yağması bir şehre?


Sesini duy ruhum :
Tanrı yağmurdadır der vodvil
Balkonlardan sarkan ruhlar
Tanrıya iyice bir baksınlar.

İlaçlı çay

Öyle dışarılarda annem deli falan deme sakın. Danışman roller üstlen! Her şeyin rolünü yap , bir anlık şefkat yeterdi kalbimi kandırmaya ; bunun için günler belirleniyor oysa şimdi: bunlar kendim için buzlaştırdığım zamanlar. Çatlaklardan süzülen gerçeklerle kimse ilgilenemezmiş. Dümdüz ve planlı olmalıymış, bunları mı öğrenmeliyiz. Hayat biz bunları mı öğretmeli . Diyelim ki ben yanılsamayım ve hayat yanılmıyor. Belirli şeylerin belirli ilaçları vardır. Sanırım bunu da hayat söyledi.


Peki kim Alice ile birlikte çayın tutkusunu paylaşmaya cesaret edebildi?

Hayat mı?


23 Ocak 2008 Çarşamba

16 Ağustos 20007


“Geçmişe dair önsezi”

Gece
Karanlık sokak ve diğerleri.
Hissizliğim ve hiçsizliğim ard arda
Fahişelere bakıyorum.


Kalbimin aydınlık yüzüne:
-Fahişeleri seviyorum , hayatı anlatıyorlar.
“Hepsi cehenneme gitsin”
-Beni hissizleştirenle mi birlikte?

O sokaklarda kaybettim “O” nları
Fahişeler, barmenler
Ve
“Bana dokunma” derken;
Üzerime örtünen
Bir diğer geceyle birlikte!

16 Ocak 2008 Çarşamba

N. Zerdüşt ve İkilem

Peki söyler misin erdem , şiir ve gerçek ne?

"Ve her kim şan sahibi olmak isterse, zamanında veda etmeli şerefe, ve alışmaya bırakmalı o güç sanata, _ vaktinde ayrılmaya. Tadının ala olduğu zamanda kişi kendini yedirmeyi kesmeli : uzun süre sevilmek isteyenler bilirler bunu."

Uzun süre uzaktan sevilmek istemek. Neden isteyeyim bunu eğer benden uzak olacaksa! İsteyenler az değil biliyorum. İstemek dedin de aklıma geldi bay Nietzsche:

"erdemin, isimlerin gizine sığmayacak kadar yüce olmalı. eğer ondan söz etmeye mecbur kalırsan kekelemekten utanma. şöyle konuş ve kekele : benim için iyi budur,onu beğeniyorum.onu seviyorum.bu iyi şeye tek başıma sahip olmak isterim."

Eminim herkes bunu yapmak istiyor. Onun olmak tek başına ona sahip olmak. Benliğin kaçınılmaz isteği. Bunu isterken nasıl arkama bile bakmadan vaktinde ayrılabilirim. Bunu sen de bulamadın değil mi? Bulsaydın böyle konuşmazdın.

Bu benimkisi boşa zaman eklemek. Konuşmak sembollerle. Ve yine aklımdasın şu sözlerinle:

"ruhunuzun simgelerle konuşmak istediği her saate dikkat edin , kardeşlerim: kaynağı ordadır erdeminizin."

Haklısın büyüyorum gerçeklerimle. Konuşuyorum kafamdaki sembollerle.Ama yine ikilemdesin aziz Nietzsche.

"her sonsuz şey" bir sembolden ibarettir! ve şairler pek fazla yalan söylerler!"



15 Ocak 2008 Salı

"Köpeğim"

“Köpeğim” diyorum ama o yalnızca benim değil oradaki birçok kişinin köpeğiydi aynı zamanda. Sokağın olmayı başarabilen, birçok evin kapısında bekleyen ve de herkesin karabaşı olabilen…

Urla iskele’de babaannemin evinin orada yaşamını sürdürürdü. Babaannem kovaladıkça o bana koşardı. Uzun süre beni görmeyince ( bu ona göre bir hafta ) bütün hızıyla kucağıma atlayıp patilerini kucaklıyormuşçasına açar , bütün gücüyle bana sarılırdı.
Beni bu kadar çok seven, beni gördüğüne bu kadar sevinen bir tek o var diye düşünürdüm. ( düşüncem hala var yanlış anlaşılmasın ) Onunla kayalıklara tırmanır, delice koşma yarışı yapar ve yine birbirimize sarılırdık. Sonra biz denize girerdik o yolumuzu beklerdi. İskele’ de sabahlardık, gözleri kapansa da o da bizimle sabahlardı, gerçek bir dosttu benim için.

Yalnız çok pis bir huyu vardı. “Matrix” i önceden sezercesine bütün motorlu taşıtların arkasından koşup havlardı. Günlerden bir gün yine öyle koştu ve geri dönmedi…