10 Şubat 2009 Salı

Mavi'nin Öyküsü



İstemek dedim bilirsin onlarca ağırlı kabullenip mutsuzluğuma içerken sormamaktır zamanın sana ne ifade ettiğini. Sonsuzluk içimizdeki o liyakatli son kadar yaşar dedin. Zamanı kabul ettin mavi. Adımı pembe koysan da benim kırmızı laflar ettiğimi bilirdin.

“Zaman o ki aynı düşleri görüyor herkes içip duruyor ve biz öylece dururuz eldeki hayallerimizi de saklayarak. Onları genişletemeyen spock sendromlu apartman piçleriyiz.”

Bu hiç de özgün bir aforizma olmadı Mavi. Mavi Bukowski’ydin. Bu sen değildin.

Hayallerini yüzüme savuşturup yenilerini istedin benden Mavi.

O elimden tutup isteyen gözlere baktım. Bırakırsan! dedim alırım. Ama kandırdım onu , oysa en küçüğüne bile razıydı. Elimi cebime attım bir damla umut dolusu çıkardım. Teşekkür etti. Bir daha elimi tutma dedim. Sıkıca sarıp beni , dedi ki:

“Özür dilerim.

Sadece sarıldım.”

Sadece sarılmıştı. Artık yeni hayaller vermeyecek, meyvesi kurumuş belime. Tenimden akmayan ısı ve elektriksizlik içini yakıyor ve kalbini oyuyor biliyorum. Başka türlüsü gelseydi elimden tozumu bile göremezdi.

Tozum var ama ben yokum. Böylesine de razı. Bu yanı da beni incitiyor. Dış zarf düşkünlüğü kolay çözülürlük sarfiyatı.

Sarılmıştı sandığı şeye.

Sarıldım menettiğim şeye.

İpin ucu hâlâ elimde.

“Kalp damarlarımızı zamanın rivayetine bağlayan düşkün bedenlerimize.”

Mavinin bir oyunu var. Adını söylemez korkusundan pembesin der. Sadece korku değil kırılganlığından da. İçinden geberir de, kolayca kırmızısın sen, hem de yeri göğe yapıştıran tonda olanı diyemez. Kanatlarıma acıklı kaynaklardan topladığı beyazlığı sürerek pembeleştirirken karikatürleşir. Hayata ihanet eder. İhaneti kutsar saflık diye. Rengimi açar kalbini açmasın diye. Ama beni en iyi o anlar. Çünkü sadece rengimi en derinliğine görende boyama hissi uyanabilir. Diğerleri hep tarafımdan kuşatılmak istediler, Mavi ise MOR olalım diyememenin hüzünlü sarsıntısını yaşıyor. Onu sımsıkı tutuyorum. Çünkü ilk yapacağı iş bir başka kırmızının ovaline sığınmak olacak. O benim mavim. O beni böylesine derin görüp derinleştiren şaşkın ruh. Ne yakasına rozet olmamı istiyor, ne de kolunda koket. Mor diyor, ama henüz bu kelime ağzında yeterince ıslak değil.

Biz bu gizli anlaşmamızla öylece uyuruz. Bu yıldızlı göklerin ne zaman dönmeye başladığını bilmediğimiz gibi tıpkı bilmeyiz hayatın yanından nasıl geçtiğimizi. O koyu siyah parlak gözlerindeki meneviş zülfüme değer hayat gibi senin yanından geçerken. Dünyanın bir ucundan ruhumu bağlayan o kutsal mavi duayla ellerini tutarım.

Biliyorum ellerinin tenimdeki sızısını hep hissedeceğim.Ama sorular bitti.O öyleydi bu böyleydi . O tarafaydı bu tarafaydı… Bitmeli mavi. Derinim acı çekmeyi kesmeli.

Hoşça kal ihanetim . Hoşça kal. Soru sormayış beni kendime getirdi.

Kırmızı.

Belki de hatırlamassın. “Pemben.”

Böyle yazdın ve yırttın kağıtları, bin parça ettin.
Çünkü mavi biterse kırmızı kırmızı kalır yine, ama derin acı çekmeyi, inlemeyi kesmez kolay kolay. Kan kokusu almış köpek balığı gibidir o. Yüzeyin baskısından kurtulmak ister, sesi dipsiz kuyularda yankılanır.
Mavici düşler, aşerer onun gölgelerini görecek gözler için. Asla vazgeçemez bu esinden. Mış gibi yapar. Ömür boyu taşır koynunda en mavi gülünü.
Bir kere görmekle değil, görülmekle karılır kader macunu.
Sayısız öykülere yara kabuğu olur. Tatlı tatlı kaşınır. Hem kırmızı, hem de pembe bir kaşıntıdır bu. Dünya kadar eski.


9 Şubat 2009 Pazartesi

Profesör

Yazarken heyecanlanıyor, şaşırıyor, üzülüyor ve bu şaşkınlığını saklamıyorsun, dedi.

Nerden anladınız:

Şuraya baksana bir alt bloga.

Eeeee

Deli gibi noktalama işareti var!!

Hmm.. işaret.. buldum. yazmak..

yazmaya başlamalı!

Janus

Kader tesadüflerin uyumudur ya da biz mi uyduruyoruz ki ? Kadınlar falcılara gidip zaten bildikleri şeyi dinlemeye ne de çok bayılırlar. -- İşte bildi, her şeyi bildii bildi nidalarıyla birlikte.. E zaten sen de biliyorsun ne diye bu kadar çaba? Konuşarak ve dinleyerek unuttuklarını sandıkları için olabilir. Neyse konu şimdi bu değil. Bundan üç sene evvel bir dilbilim dersimiz olmuştu. Sınava hazırlanırken şöyle bir aforizma gözüme ilişti:

dilbilim iki yüzü olan bi niceliktir ki : iki yandan görünen bir JANUS başıdır. İki yana doğru da etkisi vardır :

dışarıya : anlatımın tözüne , içeriye : içeriğin tözüne göre gösterir etkisini ...

Tesadüfe bakınız ki ben de janustum, sanırım o anda kaderimi belirledim, ilgilenmek istediğim alan beynimde oluşmuş oldu. Saçma değil mi, ama hayır, hayat bu denli inceliklerle dolu... Sanırım herkesin aradığı şey bu.. bir işaret.. yaşamaya dair.. bunu hatırlayarak işaretlerimi belirginleştiriyorum ben de...

bir de diğer şeylerde bulabilsem. kaçsam uzaklara .. kaçsak beraber.. yeşille mavi arası bir yere...

sıkılmak üzereyim!

sing with me :

isyanım yok can acıtana
benim derdim başka
uzaktaa bir yerde

...

yetişmez ki elleri uzansa.