26 Kasım 2009 Perşembe

İki rüya

Rüyalarla yaşayanlar bilirler, eğer uyumak için vaktiniz varsa, son raddesine kadar, beklediklerinizi görmek istersiniz... Bir cins tatmindir bu, gerçekte yaşayamadıklarınızı görüp mutlu olursunuz... Ama bu yine de içinizde küçücük de olsa bir ümit taşıdığınızı gösterir. Ama..

Ya kayıpsam? Hiç olmamışsam... Amacım suda yüzmeyi başarmış yavru bir kediyi kurtarmaksa?


Her şey ne kadar hızlı değişiyor... Bir hafta önce, gece doğan bir güneş görmüştüm. Hem de ufuk çizgisi denizle eşti, ben bir uçurumun kenarından bakıyordum güneşe, ama o bildiğimiz güneş değildi, saniyeler de sürse, o aydınlanmayı, o büyülü renkleri içime çekmiştim. Rüyalar göstermişti bana umudu, birlikteliği, insanı tüm kötü duygulardan arındıracak düzeydeydi...

Bir hafta sonra...

Bir akvaryum keşfediyorum. Keşfetmek ya da bulmak... Bu akvaryumu bir kutuya kitlemişim ben, ama hatırlamıyorum. Kilidi açtığımda ise, içinde türlü türlü deniz yaratıkları yüzüyor. Turuncu balıklar, yengeçler, kaplumbağalar, deniz yılanları, ama o da ne diyorum, yavru tekir bir kedi! Bunun burda ne işi var? Çok korkuyorum onun için, akvaryum büyük ve yüksekte asılı duruyor, ona uzanamıyorum. Oysa bana bakarak patilerini olağanca hızıyla çırpıp yüzüyor, hem de derinlerde, yüzeyde değil, yüzünde bir gülümseme var... Bana bulaşma, ben böyle iyiyim dercesine... Ellemiyorum, zaten istesem de uzanamam ve bakıyorum ki bu küçük kedi suda yüzmeyi öğrenmiş...

Uyanıyorum, anlıyorum o yavru tekir kedinin kim olduğunu... Kedicik yüzüyor, yanımda sıcacık göğsümde olmaya ihtiyaç duymamış. Onu rüyalarımda yalnız bırakmayacağıma söz veriyorum. Cam çerçeveler ardında, ulaşılmaz olsa da...

Hiç yorum yok: